20 Şubat 2008 Çarşamba

Emek = İnsan

...
İlk avcılar mamutların hakkından nasıl gelebiliyordu acaba? Bunu, ancak "insan" sözünü okurken, onu "insanlar" anlamında düşünebilen anlayabilir.
Alet yapmayı, avcılığı, ateş yakmayı, ev kurmayı ve toprağı işlemeyi, insan tek başına değil, öbür insanlarla birlikte, onlarla el ele vererek öğrenmişti.
Kültürü ve bilimi tek bir insan değil, milyonların emeğine dayanan insan toplumu yaratmıştır.
İnsan, yalnız olsaydı, hayvan olarak kalırdı.
Toplumda hayvanı insana çeviren emek olmuştur.
Bu sebepten benim için EMEK veren insan, gerçekten İNSANdır ve DEĞERlidir.

14 Şubat 2008 Perşembe

Uçurtmam Mavi

Küçüktüm, çatıda , babamın atölyesinde uçurtma yapardım. Kimi zaman kağıttan, kimi zaman kargı ve naylondan...
Kargıdan yaptığım uçurtmalar hiç altıgen olamadı. Hep bir taraftan yamuk oluyordu. Hal böyle olunca da bir türlü dengeli uçmuyordu benim uçurtmalarım. Oysa karşı komşumuzun oğlu Hasan Abi ne kadar da güzel yapardı uçurtmaları. Onun yaptığı uçurtmalar hep en yükseğe çıkanlar olurdu.
Bazen de, mahalle arasında uçurmamız için , kağıttan yapardı uçurtmaları Hasan Abi. Çünkü kargıdan yapılanları uçurmak için okulun karşısındaki boş araziye çıkmamız gerekliydi. Ayrıca kargıdan bir uçurtma asla yalnız uçurulamazdı. Biri uçurtmayı, ellerinin arasında havaya kaldırarak rüzgara karşı tutarken diğeri koşarak iplere asılmalıydı. Ancak bu şekilde havalanabilirdi kargıdan bir uçurtma.
Benim uçurtmalarım hiç gökte bir nokta kalacak kadar yükselmedi,Hasan Abi'ninkiler gibi.Hiçbir zaman onunkiler kadar düzgün süzülmedi. Ama benim uçurtmalarım nihayetinde benimdi. Onları ben yapmıştım. İpi kopup da gökte istedikleri yere doğru uzaklaştıklarında daha çok üzülüyordum .Onların sırtında tanımıştım rüzgarı. Rüzgarın gücünü... Nasıl da ipilere asılırdı rüzgar. Beni bile sürüklediğinde yüzümü kaplayan gülümsemeyi gün gibi hatırlarım.

Hasan Abi'nin bir de turunç arabaları vardı. Akdenizli olmayanlar bilmez pek turuncun ne olduğunu.Portakalın,mandalinanın,limonun bu narenciyeden aşılanarak elde edildiğini ve o aşıyı yapmayı bi Akdenizin köylüsü bilir.
Nazilli'nin sokakları turunç ağaçlarıyla kaplıydı. Bu ağaşardan koparırdık, ikişer adet, olmamış, sert ve yeşil turunçlarımızı. Bir de uzun kargı bulduk mu, çalardık hemen kapısını Hasan Abi'nin. Kırmazdı bizi Hasan Abi. İnşaatlardan uzuncana bir çivi bulur, kargının bir ucundan iki yanında turunçlar olacak şekilde geçirir ve hazır ederdi turunç arabalarımızı.
Turunç arabalarının peşinde bir oyana bir bu yana koşuşturmanın verdiği zevki başka hiçbir şeyin verebileceğini sanmıyorum.

Çocuktuk o zamanlar biz. Gönlümüz kuş gibiydi, uçurtmalarımızla Dünyaya kanat açardık. Başına buyruk yaşadık, bir yere bir göğe bakardık.
Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman, ay büyülüydü, yakamoz, deniz...
Ardından koştuğumuz sonbaharlar...