27 Mart 2009 Cuma

Ben içeri düştüğümden beri...

Şu koca evrende bir mavi nokta...
O mavi noktada bir ŞAİR...
Ve gökyüzündeki yıldızlar arasında bir tanesi gibi bir ŞİİR
...
Ve şimdi sen...
Ve şimdi ben...
Ve şimdi biz...
Kalbimin hapsindeyiz.

- Ben İçeri Düştüğümden Beri -

"Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf..."

16 Mart 2009 Pazartesi

Yılmaz ÖZDİL'e...

Haldır
Huldur
Paldır
Küldür...
Ay mıdır?
Yıl mıdır?
Iıı ikisi de değildir;
YILMAZdır.

Erkil
Kerkil
Ada vapuru...
O nerden çıktı bee
Yaa ööle çıktı verir işte;
ÖZDİL.

Her gün okurum, kendimi bulurum.
Köşe yazmak kolay mıdır?
Bol kepçeden kolaydır da azdan öze zordur ;)

"
İzmir


Türkiye'den sıkıldığım zaman İzmir'e giderim ben.

Simite gevrek deriz biz...

Çekirdeğe çiğdem.

Kordon elektrik aleti değildir.

Kumru da kuş değildir bizim için...

Yengen'i yeriz.

Sen sigorta dersin...

Biz asfalya deriz.

Uzatmayız...

Gidiyom geliyom deriz.

Domates dediğin, domat işte.

Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Hıdrellez filan gibi mazeretler uydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 60'ar 80'er midye yeriz, istifno severiz, cibez'e bayılırız; gece 3-4 gibi boyoz'a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafa karnımız toktur bu arada, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır...
*
Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canı çekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları; kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisede... Bak iddia ediyorum, okey şampiyonası düzenlense, İzmirli kadınlar alır kupayı... Erkekleriyle kahveye giderler çünkü... Şaşırdın di mi? Al buna da şaşır, nargile içerler... Askılı giyerler, şortla gezerler, öküz gibi bakarsan, bi çakar, bi de duvardan yersin... Gönül Yazar'ız, Sezen Aksu'yuz; bir gül takıp da saçlarına, çıktı mı deprem sanırdın kantosuna, Karantinalı Despina'yız... Sensin Varoş! Biz tenekeli mahallede bile el ele gezeriz.
*
Erkeklerimiz de fena değildir hani... Detaya girmeyeyim, Ayhan Işık, Metin Oktay, Mustafa Denizli mesela, bi fikir verir sana... Ertuğrul Özkök'ün kırdığı cevizleri okuyoruz; eşi kafasına ütü atmış... Ayıptır söylemesi, Mahsun Kırmızıgül'le Alişan'ı ayırt edemeyiz biz.
*
Gülümseriz.
*
Enginarın başkentidir; İzmirlidir incir. Kazandibi hemşeri... 78 çeşit köftemiz olduğu için, McDonald's'ın bunalıma girdiği tek şehirdir... Zeytinyağı severiz, dünyanın en boktan durumuna bile düşsek, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz... Sana ne birader, keyfimizin káhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık; Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme, öbür tarafta Dikili, Foça, çipurayız... Pak Bahadur'u özleriz... Durup dururken faytona bineriz, bi yere gitmeyiz aslında, öööle turlarız... Hava güzel, daralırız, okulu ekeriz. Mezun olduktan sonra öğretmeniyle kadeh tokuşturmayan öğrenciyi zor bulursun İzmir'de.
*
Siz sembol diyorsunuz ama, saat kaç diye Saat Kulesi'ne bakanı bulamazsın, altında buluşanlar bile zahmet edip kafasını kaldırmaz, birbirine sorar saati! Rahatızdır... Çocukları Kemeraltı'da kaybederiz, alışverişe devam ederiz, esnaftan biri bulup getirir, çıkışta Kemeraltı Karakolu'ndan alırız... Ağlayıp zırlamak bi yana, çoğu dondurmayı bitirmediği için ayrılmak istemez karakoldan, iyi mi... Aceleye gelemeyiz! Bir sene önceden duyurmaya başla, de ki, 22 Ağustos saat 20'de tiyatro başlıyor... 20.30'da geliriz... Sanatçılar da İzmirliyse, tiyatro zaten 21'de filan başlar... Uçak 6 saat rötar yapsın, istifimizi bozmayız, bizim için ekstra bira içme vesilesidir bu... Kuyruk olmaz, çünkü kuyruk varsa, İzmirli sıkılır, gider. Pratiktir... 201 sokağı bulduysan, yanındaki 202'dir. Tek tek isim vermeye üşeniriz.
*
35'imiz var.

35 buçuğumuz da var.

34 plaka gördük mü, kapışırız... Arkadan sirenleriyle isterse Cumhurbaşkanı gelsin, bana mı sordu, tarladan gitsin, makam arabasına yol vermeyiz.
*
Özetle, arızayız!
*
Erkek çocuklarına en çok "Efe" adı konulan şehirdir orası... Zeybek duyduğumuzda, içimiz cız eder, kalkar oynarız. Hasan Tahsin orada, Kubilay orada, Latife Hanım orada, Zübeyde Hanım bize emanet, bize... Mustafa Kemal de, ağlar kadınlarımız... Sokak sokak, bulvar bulvar, Milli Mücadele Müzesi'dir... İstanbul'daki gibi Birinci Ahmet Çeşmesi falan yoktur orada... Ankara'daki gibi Cinnah Caddesi, Arjantin Caddesi de bulamazsın pek... Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı'nı teklif etmez hiç kimse.
*
Bakın, Tayyip Erdoğan dedim, aklıma geldi... Bugün İzmir'de miting yapacakmış Başbakan.
*
Kendisine ev sahibi olarak, Ayla Dikmen'in Kordon'da üstü açık otomobille gezerken söylediği ve Türkiye'nin anca yıllar sonra keşfettiği parçasını armağan ediyorum: "Ben söylerken gülmedin mi? Falımızda ayrılık var demedim mi? Anlamazdın, anlamazdın..."
"

Yılmaz ÖZDİL
( http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11207068&yazarid=249&tarih=2009-03-14 )

10 Mart 2009 Salı

Zamanda Akan ÇAY

Zaman ne de çabuk geçiyor...
Uzun zamandır yazmıyorum. Aslında yazacak kadar düşlemiyorum.
Zamanın içinde akıp gidiyorum.
Bazen yatağıma uzanıp başımı yastığa bıraktığımda düşünüyorum;
bir gün içerisinde ne akdar çok soru sorduğumu ve ne kadar çok soruya cevap verdiğimi...
Bu kadar karmaşık değil ki hayat, neden bu sorular ve cevaplar???
Ben basit olanı seviyorum, çünkü onu yakalamak sanılandan daha da zor.
Karmaşık sözleri, yüklendiği anlamı taşıyamayacak cümleleri sevmiyorum.
Hayatın içindeki kirler gibi geliyor tüm bunlar bana.
Oysa doğa öyle değil...
Doğa basit sorunlara sahip ve onlar için ürettiği basit çözümlere...
Karıncayı incitmeyecek kadar basit yaşamanın zorluğu da burada; doğayı anlamış olmakta...
Bu sebepten yaşanmamışlıklarımda neden aramıyorum.
Yaşanmışlıklarıma sahip çıkıyorum.

Şimdi yaşamanın güzel yanı, sahilde bir çay...
Onu içiyorum...

2 Mart 2009 Pazartesi

BLACK...

Bilgi senin için ne ifade ediyor?
Bilgi Her şeydir.
Bilgi ruh,bilgelik,cesaret, ışık ve sestir.
Bilgi İncilim, Tanrım...
Bilgi Öğretmenimdir...

"Birçok kez denedikten sonra..
..pek çok kereler düşmesine rağmen..
..örümcek sonunda evine vardı.
Karınca dağa tırmandı.
Kaplumbağa çölü geçti..

..ve bugün, Michelle sonunda mezun oldu.

Ama sizinle benim aramda bir fark var.
Sizin 20 yılda yaptığınızı yapmak, benim 40 yılımı aldı.
Ama sonunda başardım!
Küçükken, hep diğer çocukların gerisinde kalırdım.
Ailem hep benden utanırdı.
Her yıl evi arayıp, "Anne, kaldım" derdim.
Ama bugün..
.."Anne, geçtim" diyebilirim.
Ailemin benimle gurur duyduğunu biliyorum.
Gururla dünyaya, kızları olduğumu söylüyorlar.
Teşekkür ederim anna, baba.
Çocukken, hep bir arayış içindeydim.
Ama sonunda, sadece karanlık buldum.
Bir gün, annem beni bilmediğim bir kucağa koydu.
O herkesten farklıydı.
O bir sihirbazdı.
Yıllar boyunca, beni karanlıktan ışığa sürükledi.
Tanrı söz konusuysa, hepimiz körüz.
Onu ne gördünüz, ne de duydunuz.
Ama ben Tanrı'ya dokundum.
Varlığını hissettim.
Ona Ö diyorum. Öğretmen.
Benim için herşey siyahtı..
..ama öğretmenim bana siyahın yeni anlamını öğretti.
Siyah sadece karanlık ve boğulma değil.
Başarının rengi.
Bilginin rengi.
Mezuniyet cüppesinin rengi.
Bugün hepimizin paylaştığı renk.
Ama sizinle benim aramda bir fark var.
Bugün hepiniz mezuniyet kutlaması için bunu giyiyorsunuz.
Ama ben giymiyorum.
Çünkü beni bu siyah cüppeyle gören ilk kişinin..
..öğretmenim olmasını istiyorum.
Her mezuniyet gününde, beni buraya getirirdi.
Her yıl, şu kapının yanında dururduk..
..ve her yıl, elime şöyle yazardı:
"Bir gün, seni o sahnede görmek istiyorum Michelle."
Onun rüyasını gerçekleştirmek..
..40 yılımı aldı.
Ve bugün, hayatımda ilk kez, görme
yeteneğimin eksikliğini hissediyorum.
Çünkü, öğretmenimin, gururla, kapıda durup..
..rüyamızı gerçekleştirdiğimi görmesini görmek isterdim."


Akla ilk gelenden farklı bir Bollywood filmi...

BLACK = ERDEM