30 Temmuz 2008 Çarşamba

Bırrrr...

Reklam panoları kaplamış caddeleri.
Panolarından çıkıp hayatımıza giren renkler...
Heryerdeler.
"yerinde duramadığın bi'yer var mı bildiğin" yazanı da var, "güneşin doğuşuna binlerce kez şahit olduk" diye zırvalayanı da.
Vodafone'u, Advantage Card'ı, BP'si...
Reklam afişleri, dev billboardlardan ( Duyurumluk:) ) caddelere akıyor sanki.
Her hafta yeni bir yüzle karşımıza çıkıyor bu reklam panoları.
Sadece bize görünmüyorlar da. Artık konuşabiliyor da bu reklam panoları.
"Bırrrr" lıyorlar mesela.
Evet "Bırrrr" layan reklam panosu var.

Bugün servis beklerken önünde durdum. Biri "Bırrr" ladı. Dedim acaba uyanamadım da rüyamda mı servis bekliyorum. Şöyle bir silkindim, yine duydum aynı sesi.
Bakındım etrafıma. Yakınımda, yağmurlu günlerde altına sığındığım ve servis beklerken kendisiyle muhabbet ettiğim için adını MUTLU koyduğum, her büyük şehrin canlılara yaptığı gibi gövdesinde bıçak yaraları taşıyan, en az 50 yaşındaki kavak ağacından başka bir de bir reklam panosu vardı.
Hani tinercilerin canları sıkılınca camlarını kırdıkları reklam panolarından.
Panoya dikkatlice baktım. Üstünde bir Kola reklamı vardı ve arada sırada reklamdaki "BIRRRR" yazısı titreyerek ses çıkartıyordu :-|
Daha bunun şokunu atlatamadan, yolun karşısındaki apartmanın çatısında onu gördüm.

Turkcell'in tavuğunu...
Yaklaşık 3 metre boyunda, oturan boğa tadındaki tavuk maketini, üşenmemişler ve altı katlı bir apartmanın üzerine yerleştirmişler.
Büyükdere caddesi, boyluboyunca bu reklam tavuğunu izliyor.
Evet daha önce alış-veriş merkezlerinde bu maket tavuğu görmüştüm ama koca binanın tepesine koyacaklarını hiç tahmin etmemiştim.
Üzerinde reklam panosu taşıyan taksi görmüştüm,
duvarını boydan boya reklam kaplayan apartman da...
Ama çatısında reklam niyetine tavuk taşıyanı???
Anladım ki bu şehirde reklam panoları kimi insanlar için çok değerli.
Anladım ki reklam panoları yaşayan bir varlık.
Değişen, dönüşen, yeri gelince sıkılıp damlara çıkan ve hatta konuşan bir varlık.


25 Temmuz 2008 Cuma

Kışkırtıcı bir mavilik bu...

Sen...
Bu yazıyı oku. Ama dikkat et kışkırtıcı bir yazı bu. Seni sana kışkırtır.
Kendini kaldıramayacaksan okuma. Kendi kalbini kırdırır.

Söyle şimdi ne yapıyorsun? Nerdesin? Kimsin? Var mısın? Yok musun?
Demek düşünüyorsun, öyleyse varsın. Ben de düşünüyorum, öyleyse ben de varım.
Peki ya ben seni düşünüyorsam...
O zaman sen benim hayalimsin. Demek ki sen bir hayalsin. Öyleyse sen benim için yoksun, sadece bir hayalden ibaretsin.

İnsan söyledikleriyle mi vardır yoksa yaptıklarıyla mı? Belki de düşündükleriyle sadece...
Diyeceksin ki; insan hepsiyle var olur.
Haklısın insan düşündükleriyle, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla var olur.
Ama ya düşüncelerin söylediklerinle çelişirse?
Söylediklerin yaptıklarının gölgesinde kalırsa?
Yaptıkların düşüncelerini kontrol altına almaya başlarsa?
O zaman ne yapacaksın?
Ne kadar var olacaksın?

Sevgilinin söylediği aşk dolu sözleri esen yele, akan suya yazabilir misin?
Ta ki o sözler, eylemlerle örtüşene kadar.
Çünkü sözler, eylemlerle değer kazanır ve VAR OLUR.
Bunu yapacak cesaretin var mı?

Düşüncelerin başka diyarlara dair hayaller kurarken, sözlerin seni burada kılabilir mi?
Düşüncelerin oradayken, sözlerin buradaysa sen NERDESİN?

Ya bugün yaptıkların, geçmişe dair düşüncelerini yok etmeye başlarsa?
Varlığından emin oldukların, eylemlerinin altında kalıp yok olursa?
Sakinliğini koruyup kendinle yüzleşebilecek misin?

Söyle bana sen kimsin? Kimin kopya suretisin?
Düşünerek mi varsın? Yoksa benim seni düşündüğüm kadar mı?
Bir bakarsın düşüncelerin kadar varsın, bir bakarsın düşlendiğin kadar yok olmuşsun.

Şimdi cesur ol,
klişelerini bir kenara bırak,
geçmişinden sıyrıl ve kendine itiraf et;
Söyle bana SEN NE KADAR VARSIN?

22 Temmuz 2008 Salı

Mavi bir tatilin ardından...

Zaman geçti.
Tatile gittim.
Yollar, köprüler geçtim. Ayçiçek tarlalarına baktım.
Güneş yükseldi soldan, güneye yol aldım.
Didim'deki yazlığımıza vardım.
Ege çekti yine beni, kattı kendine.
Sevindim. Yedim, içtim, eğlendim. Eski dostları gördüm
, güldüm.
Haa bir de yüzdüm bolcana.
Daldım düşündüm suda; Bu balıklar ne hayal eder suyun altında?
Zor olmadı cevabı bulmak.
"Aaa ne güzel deniz...! Aaa deniz ne güzel...! Vay ne kadar da derin bir deniz...! Ooo denize bak abi...!"
Yo yo yo böyle değil. Balıklar düşünmezler.
Balıklar sessizdir, anlamsız bir sakinliğe sahiptir.
Balıklar düşünmezler, çünkü balıklar her şeyi bilirler.
Suyun altında ben de bir balık gibi her şeyi bildiğimi hissettim.
Ama sadece suyun altında :)
Şimdi geri geldim.
Tatilin kötüsü olur mu hiç?
Olmadı da...
Galiba hala tatil tadındayım.

Bu tatil maviydi. Mavime mavi kattı ;)
O zaman haydi herkes tatileee...!

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Mavilikler karanlıkta yok olmaz

Karikatür Cumhuriyet Gazetesi'nden alıntıdır.

Ergenekon Çetesi yeni mi?
Ben daha çocukken duydum bu çetenin adını.Üzerine kitaplar da yazıldı belgeseller de çekildi. İşin trajik yanı bundan 15 sene önce Ergenekon Çetesini araştıranlar, bugün o çetenin üyesi olmakla suçlanarak içeri alınıyorlar.
AKePe nin %47 oy almasının ertesi günüydü. "Musa'nın Gül'ü", "Musa'nın Çocukları Tayyip ve Emine", "Kanla Abdest Alanlar" gibi kitapların yazarı Ergün Poyraz, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı.
Tam 11 aydır tutuklu ve hakkını savunabileceği bir dava bile ortada yok.
Tam 11 aydır devlet(!) tarafından kaçırılmış durumda.
Çünkü neyle suçlandığını bileceği ve kendini savunacağı bir iddianame bile ortada yok.
Ya bu insanın ailesi, çocukları, eşi, dostu... Onlar tam 11 aydır çaresizlik içerisinde bir umut diyerek beklemiyorlar mı?

ATO Başkanı'nın Sinan Aygün'ün Nisan 2008'de, şans eseri, şohbeninin içinde bulduğu Glock marka suikast silahı, o gün bulunmasaydı ne olacaktı?
Bugün delil olarak kullanılmayacak mıydı?

İsviçre'de, "Ermeni Soykırımı tarihi bir yalandır" dediği için gözaltına alınan ve bu ülkeyi yönetenler susarken İsviçre mahkemesinde tek başına Türkiye'yi savunan Doğu Perinçek bu ülkeyi sevmediği için mi bu mücadeleyi vermişti.

Peki ya Mustafa Balbay? Kendisi uzaktan akrabamdır. Aynı zamanda Aydın'ın Nazilli ilçesinden hemşerimdir. (sanırım bu bilgiler beni de içeri almaları için yeterli(!))
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni birincilikle bitirmiştir. Şimdi eli kanlı bir çetenin üyesidir(!). Hadi canım, ömrünü gazeteciliğe adamış, karıncayı bile incitmeyecek karaktere sahip bir insan, nasıl olur da karga tulumba gözaltına alınabilir. Üstelik biri yeni doğmuş, diğeri ilkokula yeni başlayan çocuklarının gözleri önünde. Kim bunun açıklamasını yapabilir?

Daha seçimler öncesinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "Ümraniye'de bulunan bombalara dikkat edin. Bunun arkası gelecek" dememiş miydi?

Elimizi vicdanımıza koyalım ve düşünelim dostlar. Bu gözaltıların hepsi bir hesaplaşmadır.
Haa Ergenekon'u mu merak ettiniz? Buyrun bu belgeseli izleyin ve Ergenekon Çetesine neden kimsenin dokunamayacağını, bugünkü soruşturmayla asıl Ergenekon arasında neden hiçbir ilişki olmadığını görün. Ergenekon Çökertilemez. Bu ülkede işbirlikçiler var olduğu sürece Ergenekon yaşayacak ve Uğur Mumcular bombalanmaya, aydınlar Sivas'ta yakılmaya devam edecek...
Ergenekon Belgeseli ->

Gelsin jandarma, polis karakoldan fikrim firarda, mapusa sığmaz...