Çok defalar uçağa bindim. Ama bu kadar çok yağmur yağarken ve şafak henüz sökmemişken ilk kez...Her zamanki gibi tüm uçuş biletlerini pencere kenarı ayarlattım.
Şimdi yapmurun saçaklara vururken çıkarttığı sesi, uçağın gövdesine vuran yağmur çıkartıyor.
Ben de pencereden, kanat ışıklarının yanıp sönmesi ile ara ara gözüken yağmuru izliyorum.
Her yolculuk içimde bir heyecan yarattığı gibi nedenini bilmediğim bir hüzünü de beraberinde getrirmiştir.
Yine aynı duygu var içimde. Hüzünlü bir heyecan bu...
Bu yolculukta daha çok yolum var. İstanbul'dan Frankfurt'a, Fraknfurt havaalanında 3-4 saat süründükten sonra Toronta ve oradan da Vancouver'a geçeceğim.
Vancouver 2010 Kış Olimpiyatları'nın IT Takımında görevliyim.
Bu arada İstanbul'da uçağa girişi beklerken, lavaboya gitmek için, çantamı birisine emanet ettim ve şöyle dedim; "Lütfen çantama göz kulak olabilir misiniz?" Sonra da düşündüm kendi kendime; acaba diğer dillerde de böyle bir değim var mıdır?
"Göz Kulak Olmak"
Bu deyimin İngilizcesi olsa ve sonra tekrardan Türkçe'ye tercüme etseler şöyle olurdu sanırım; Çantamın gözü kulağı olur musunuz?".
-Olmaz mıyız be... Ağzı burnu bile oluruz... :)
NOT: Bu satırları Frankfurt Havaalanında yazıyorum (08.02.2010)
NOT2: İstanbul - Frankfurt uçuşu boyunca, sabahın 5'i olmasına rağmen, bağıra bağıra İspanyolca konuşan iki arkadaş; size yolculuk boyunca mütemadiyen sövdüm. İnsan olup da az uyusaydınız keşke...