29 Kasım 2010 Pazartesi

Bir damla gözyaşıdır o artık: Haydarpaşa

bu yanan benim ciğerimdir dostum...
senin ise her şeyin;
tarihindir bu yanan...
geleceğin,
geçmişin
ve bugünündür...
namusundur...
sade bir çatı değil,
tanrıya olan inancındır bu yanan.
yarin yanağına kondurduğun öpücüğündür dostum...
seni sen yapandır...
ve her şeyden önemlisi; bu yanan bizim onurumuzdur.
aç bir canavar gibi her bulduğuna saldıran bu düzenin ve onun kuklalarının bir oyunudur.
ve dostum bu kahpe düzen öyledir ki;
biz alev alev yanarken ve tanrı çaresizlik içerisinde göz yaşlarını içine akıtırken,
o, ağız dolusu salyalarını saçarak, avuçlarını sıvazlamaktadır.


“istanbul’u manhattan yapacak haydarpaşa projesi için geri sayım başladı. marmaray’ın devreye girmesiyle atıl hale gelecek tarihi haydarpaşa garı’nın da bulunduğu 1 milyon 300 bin metrekarelik alanı dönüştürecek 5 milyar dolarlık proje 2010 yılında ihaleye çıkacak. kurum ve kuruluşların görüşlerinin alındığı haydarpaşa gar ve liman dönüşüm projesi’nde gerekli koruma kurulları izinleri alındı. projeyle ilgili imar planları önümüzdeki günlerde istanbul büyükşehir belediye meclisi’nin gündemine gelecek. imar planlarındaki değişikliklerin belediye meclisi’nde onaylanmasının ardından ihaleyle ilgili süreç başlayacak. gelecek yıl ihalesinin tamamlanması planlanan proje yap-işlet-devret (yid) modeli ile gerçekleştirilecek.
ihale yöntemi için tcdd genel müdürlüğü 2 ayrı alternatif hazırladı. birinci alternatif, bir konsept proje hazırlanması ve bunun üzerinde ihaleye çıkılması. ikinci alternatif ise taliplilerin kendi projeleriyle ihaleye katılması olacak. her iki durumda da ihaleye girecekler, projeyi gerçekleştirdikten sonra 49 yıl işletme yapacaklar. projenin tahmini bedeli 5 milyar dolar olarak belirlendi.” (22 kasım 2009 Hamdi Ateş'in köşe yazısından)

1 yorum:

8karakter dedi ki...

Şehri yaşamak, daha yaşanabilir bir yer yapmak için değil, üzerinden daha fazla nasıl kazanırım anlayışı ile yönetiyorlar. Şehre katkısı dokunabilecek, planlamacı mimar gibi insanlar da enerjilerinin ve zamanlarının bir çoğunu (davalar, mahkemeler, raporlar vb ile) buna karşı koymaya harcıyorlar. Sonunda şehrin merkezi noktaları AVM, iş merkezi vb yapılarla dolacak (zaten doldu), zenginler hergün medyada reklamlarına boğulduğumuz site ve rezidanslarında kalıp arabaları ile AVM'lere alışverişe gelecekler, geri kalanlar da bu keşmekeşin içinde debelenmeye devam edecekler. Bu anlayış, bu çark nasıl kırılır bilemiyorum. Çok korkutucu.